Bilimde İlk adımlar nerede atıldı?

 Bilim tarihi uygarlığın tarihi ile başlar. İlk uygarlık Dicle-Fırat, Nil, İndüs gibi büyük nehir vadilerinde belirmiştir. Bu uygarlıklar, bilimin doğuşu için elverişli sosyal ve ekonomik koşulları taşıyorlardı. Oldukça gelişmiş bir tarım ve ticaret hayatı, bu hayatı düzenleyen. bir papazlar yönetimi vardı. Vadilerde nehir taşmalarının bıraktığı bereketli topraklar üzerinde sürekli tarım olanağı yerleşme ve 'kentleşmeye yol açmıştı. Toprağı işleme, hayvan evcilleştirme, hayvan gücünden yararlanma, sulama kanallar açma tekerlekli araba, gemi ve fırınlanmış seramik eşya yapma bu uygarlıkların teknik başarıları arasındaydı. Elde edilen ürün üreticilerle birlikte toplumun üst katını teşkil eden yöneticileri, papazları beslemeye yettikten başka artan kısımla çanak-çömlekçi, demirci gibi zenaatkârlar da karınlarını doyurabiliyorlardı. Ne var ki, üretim ve iş hayatındaki canlılık hiçbir yerde uzun sürmez. El ve kol işçiliğine dayanan üretim işleri, bu işleri kendileri için angarya olmaktan ileri görmeyen kölelere bırakılmış, bu yüzden ilerleme çok geçmeden duraklamaya dönüşmüş, daha iyisini arama, yaratma isteği kaybolmuştur .

İlk uygarlıklar arasında M.Ö. 3000 yıllarında Mezopotamya'da Sümer uygarlığının parlak bir düzeye eriştiğini görüyoruz. Sümer'ler hayvancılık ve tarım yanında teknolojide de oldukça ileri gitmişlerdi. Ateşte belli bazı mineralleri bakıra dönüştürebileceklerini, bakıra çeşitli biçimler verebileceklerini, bakır ile teneke alaşımından daha dayanıklı ve kaynaşmaya elverişli bronzu elde edebileceklerini biliyorlardı. Mısır'lılar da Nil boyunda biraz zaman farkı ile aşağı yukarı aynı teknik bilgi düzeyine erişmişlerdi.

Üretilen ihtiyaç maddelerinin alış-verişi de belli bir düzene bağlanmıştı. Yönetici papazlar, ürünün tapınaklarda toplanma ve oralardan dağıtılma işini düzenliyor, alıp verilen miktarları unutulmasın diye daha sonra fırınladıkları toprak tabletler üzerine işaretliyorlardı. Giderek bu tür kayıt tutmalar geliştirilerek daha sonra 60'lık sisteme dönüşen bir ondalık sayı sistemi ile daha sonra ideogram biçimine dönüşen bir resim-işaret yazı sistemi ortaya çıktı.. Bu arada matematik, astronomi, tıb, tarih, mitoloji ve din ile ilgili geniş bir literatür kurulma yoluna girdi .
Aritmetik işlemlerdeki ilerleme oldukça yüksek bir düzeye ulaşmıştı. M.Ö. 2500'e gelmeden Sümer'ler çarpım tablosu kullanıyorlardı. Alan ve hacim hesapları yapıyor, daire alanı ile silindir hacmini bulmada T değeri olarak 3'8 alıyorlardı. M.Ö. 2000 yılı etrafında Sümer devleti ortadan kalktıktan sonra bile dilleri ve yazıları bilimsel çalışmaların ve dinsel törenlerin (Ortaçağ Lâtincesi gibi) araçları olarak etkinliğini sürdürmüştür.

Sümer'lerin yerini alan Babil'liler Hamurabi hanedanlığı sırasında papaz-yöneticilèrin yetiştirilmesi için tapınak okulları kurdular. Babil'liler özellikle matematik ve astronomide büyük ilerleme kaydettiler. Aritmetik işlemler dışında temel bazı geometrik kavramlara da ulaştılar. Sümerlerin tam sayılar için geliştirdikleri sistemi kesirlere de uyguladılar. Karekökü, küp kökü alma; ikinci ve üçüncü dereceden denklemleri gerektiren problemleri çözme amacı ile tablolar geliştirdiler. Babil'lilerin aritmetiği gibi geometrisi de belirgin bir cebir özelliği taşıyordu. Problemlerini daima somut örnekler yardımı ile ifade ediyorlardı. Yarım bir dairede çizilen tüm üçgenlerin dik açılı olduğunu, dik açılı üçgenlerle ilgili daha sonra Pitagor'un adıyla anılan teoremi biliyorlardı.

Kullandıkları işlem ve yöntemlerden, birtakım genel cebirsel kuralları bildikleri de anlaşılmaktadır. Dairenin 360 dereceye, bir saatın 60 dakikaya, bir dakikanın 60 saniyeye bölünmesi sistemini Babil'lilere borçluyuz.

Matematikle. birlikte astronomi ve daha bazı ampirik gözlem alanlarında da büyük ilerlemelerin kaydedildiğini görüyoruz. Mezopotamya'nın açık ve ışıldayan gökyüzü gözleri gök cisimlerinin hareketlerine çevirmişti. Son derece dikkatli gözlemlerle toplanan: bilgiler gelecekteki olguları önceden kestirmeye elverecek kadar sistemleştirilmişti.

Astronominin ilk bilim oluşunun nedeni açıktır: bu alanda incelemeye konu cisim ve olgular basit ve düzenli olup tekrar tekrar gözleme elverişli dönemsel (periyodik) hareketler gösterir. Uzun ve sürekli gözlemlerle elde edilen bilgilere dayanılarak toprağı işleme, ekim ve hasad gibi mevsime bağlı işler için bir takvim geliştiren Babil'liler, zaman ölçümünde hayret edilecek bir incelik ve dakikliğe ulaşmışlardı.
Örneğin, yılın uzunluğunu sadece 4,5 dakikalık gibi küçük bir hata payı ile hesaplayabiliyor, her 18 yılda bir meydana gelen ay tutulmalarını da önceden kestirebiliyorlardı.
100 Soruda Bilim Tarihi Prof. Dr. Cemal YILDIRIM kitabından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder