Bilim tarihi uygarlığın tarihi ile başlar. İlk
uygarlık Dicle-Fırat, Nil, İndüs gibi büyük nehir vadilerinde belirmiştir. Bu uygarlıklar, bilimin doğuşu için elverişli sosyal
ve ekonomik koşulları taşıyorlardı. Oldukça gelişmiş bir tarım ve ticaret hayatı, bu hayatı düzenleyen. bir papazlar
yönetimi vardı. Vadilerde nehir taşmalarının
bıraktığı bereketli topraklar üzerinde sürekli tarım olanağı yerleşme ve
'kentleşmeye yol açmıştı. Toprağı işleme, hayvan evcilleştirme, hayvan gücünden yararlanma, sulama kanallar açma tekerlekli araba, gemi ve fırınlanmış seramik
eşya yapma bu uygarlıkların teknik başarıları arasındaydı. Elde edilen ürün üreticilerle
birlikte toplumun üst katını teşkil eden yöneticileri, papazları beslemeye
yettikten başka artan kısımla çanak-çömlekçi,
demirci gibi zenaatkârlar da karınlarını doyurabiliyorlardı. Ne var ki, üretim
ve iş hayatındaki canlılık hiçbir yerde
uzun sürmez. El ve kol işçiliğine dayanan üretim işleri, bu işleri kendileri için
angarya olmaktan ileri görmeyen kölelere bırakılmış, bu yüzden ilerleme çok
geçmeden duraklamaya dönüşmüş, daha iyisini arama,
yaratma isteği kaybolmuştur .
İlk uygarlıklar arasında M.Ö. 3000 yıllarında
Mezopotamya'da Sümer uygarlığının parlak bir düzeye eriştiğini görüyoruz. Sümer'ler hayvancılık ve tarım yanında
teknolojide de oldukça ileri gitmişlerdi. Ateşte belli bazı mineralleri bakıra
dönüştürebileceklerini, bakıra çeşitli biçimler verebileceklerini, bakır ile teneke
alaşımından daha dayanıklı ve kaynaşmaya elverişli bronzu elde edebileceklerini biliyorlardı. Mısır'lılar da Nil boyunda biraz zaman
farkı ile aşağı yukarı aynı teknik bilgi düzeyine erişmişlerdi.
Üretilen ihtiyaç maddelerinin alış-verişi de belli bir
düzene bağlanmıştı. Yönetici papazlar, ürünün tapınaklarda toplanma ve oralardan dağıtılma işini düzenliyor, alıp
verilen miktarları unutulmasın diye daha sonra fırınladıkları toprak tabletler üzerine işaretliyorlardı. Giderek bu
tür kayıt tutmalar geliştirilerek daha sonra 60'lık sisteme dönüşen bir ondalık sayı sistemi ile daha sonra ideogram
biçimine dönüşen bir resim-işaret yazı sistemi ortaya
çıktı.. Bu arada matematik, astronomi, tıb, tarih, mitoloji ve din ile ilgili
geniş bir literatür kurulma yoluna girdi .
Aritmetik işlemlerdeki ilerleme oldukça yüksek
bir düzeye ulaşmıştı. M.Ö. 2500'e gelmeden Sümer'ler çarpım tablosu kullanıyorlardı. Alan ve hacim hesapları
yapıyor, daire alanı ile silindir hacmini bulmada T değeri olarak 3'8 alıyorlardı. M.Ö. 2000 yılı etrafında Sümer devleti
ortadan kalktıktan sonra bile dilleri ve
yazıları bilimsel çalışmaların ve dinsel
törenlerin (Ortaçağ Lâtincesi gibi) araçları olarak etkinliğini sürdürmüştür.
Sümer'lerin
yerini alan Babil'liler Hamurabi hanedanlığı sırasında papaz-yöneticilèrin
yetiştirilmesi için tapınak okulları kurdular. Babil'liler özellikle
matematik ve astronomide büyük ilerleme kaydettiler. Aritmetik
işlemler dışında temel bazı geometrik kavramlara da ulaştılar. Sümerlerin tam
sayılar için geliştirdikleri sistemi kesirlere de uyguladılar. Karekökü, küp kökü
alma; ikinci ve üçüncü dereceden denklemleri gerektiren problemleri çözme amacı
ile tablolar geliştirdiler. Babil'lilerin aritmetiği gibi geometrisi de belirgin
bir cebir özelliği taşıyordu. Problemlerini
daima somut örnekler yardımı ile ifade ediyorlardı. Yarım bir dairede çizilen
tüm üçgenlerin dik açılı olduğunu, dik açılı
üçgenlerle ilgili daha sonra Pitagor'un
adıyla anılan teoremi biliyorlardı.
Kullandıkları işlem ve yöntemlerden, birtakım
genel cebirsel kuralları bildikleri de anlaşılmaktadır. Dairenin 360 dereceye,
bir saatın 60 dakikaya, bir dakikanın 60 saniyeye bölünmesi sistemini Babil'lilere borçluyuz.
Matematikle. birlikte astronomi ve daha bazı
ampirik gözlem alanlarında da büyük
ilerlemelerin kaydedildiğini görüyoruz.
Mezopotamya'nın açık ve ışıldayan gökyüzü gözleri gök cisimlerinin
hareketlerine çevirmişti. Son derece dikkatli
gözlemlerle toplanan: bilgiler gelecekteki olguları önceden kestirmeye elverecek kadar
sistemleştirilmişti.
Astronominin ilk bilim oluşunun nedeni açıktır:
bu alanda incelemeye konu cisim ve olgular
basit ve düzenli olup tekrar tekrar gözleme elverişli dönemsel (periyodik) hareketler
gösterir. Uzun ve sürekli gözlemlerle elde
edilen bilgilere dayanılarak toprağı
işleme, ekim ve hasad gibi mevsime bağlı
işler için bir takvim geliştiren Babil'liler, zaman ölçümünde hayret edilecek
bir incelik ve dakikliğe ulaşmışlardı.
Örneğin, yılın uzunluğunu sadece 4,5 dakikalık
gibi küçük bir hata payı ile
hesaplayabiliyor, her 18 yılda bir meydana gelen
ay tutulmalarını da önceden kestirebiliyorlardı.
100 Soruda Bilim Tarihi Prof. Dr. Cemal YILDIRIM kitabından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder