Felsefi düşüncenin önemli bir diğer
özelliği de onun dile olan yakın ilişkisidir. Çünkü felsefe üç alanının ortak
bir ürünü olarak ortaya çıkar. Bu alanlarda sırasıyla dış dünya, düşünme ve
dildir. Bu alanlardan ikisi tümüyle insana bağlıdır. İnsandan bağımsız olanı
alan, hiç kuşku yok ki dış dünyadır. Insan dış dünyanın kendisine, dış dünyada
var olan çok çeşitli şeyleri ve ilişkileri kendisine konu edi-
nebilir; onlar üzerine düşünebilir. Dış dünyada ve onda varolan her
şey, insan düşünse de düşünmese de varlığını aynen sürdürür. Bununla birlikte
var olan, her ne türden olursa olsun, sadece insanın düşünme etkinliği yoluyla
gerçekten var oluş ve anlam kazanır.
Var olan şeylerin anlam kazanmasını mümkün
kılan şey, insanın düşünmesidir. Düşün ve dil, tamamen insana bağlıdır.
Gerçekten de düşünme ve dil, somut olarak tek tek insanlara bağlı olmak durumundadır.
Düşünme bir faaliyet olarak tek insan tarafından gerçekleştirilir. Düşünme ise
ancak kavramlar aracılığıyla hayata geçirilebilir. Düşünme faaliyeti, sadece
zihinde kaldığı zaman, bilgelik arayışında olsa olsa sınırlı bir rol
oynayabilir. Bu yüzden düşüncelerimiz onları başkalarına açtığımız zaman
gelişme imkanı kazanabilir. Düşüncelerimizi başkalarına açabilmemiz,
başkalarının düşüncelerinden yararlanabilmemiz, sadece dil yoluyla olabilir.
Farklı insanların farklı düşüncelerle genel doğrulara veya hakikate
erişebilmeleri, öyleyse dil aracılığıyla erçekleşebilir.
Düşünce kavramlar aracılığıyla
gerçekleşiyor ve dil yoluyla başkalarına iletiliyorsa kavramların dış dünya ile
dil arasındaki aracılar olduğunu söyleyebiliriz. Kavramlar dış dünyada var
olanları, düşünme, bilme ve iletme düzlemlerine taşıyan çerçevelerdir.
Düşüncenin temelini oluşturan kavramları dildeki veya iletme düzlemindeki
karşılığı sözcüklerdir. Bu yüzden felsefede tüm dikkatimiz dile ve sözcüklere yönelir.
Birer sembol olarak sözcükler nesne, olay ve eylem gibi başka türden şeylerin
yerini tutar. lletişimde hemen her zaman kavramları dışa vuran, dış dünyadaki
şeylerin yerini tutan sözcükleri kullanırız. Düşüncelerimizin açıklığı, onları
ifade etme tarzımızla veya kullandığımız sözcüklerle yakından ilişkilidir.
Uygun sözcükleri seçmemişsek, sözcükleri doğru biçimde değil de bulanık veya
belirsiz bir şekilde kullanıyorsak, düşüncelerimizi aktaramayız, maksadımızı
aktaramayız. Anlatımda açıklık elde edemediğimiz için, birbirimizle anlaşmadan
konuşmuş oluruz.
Demek ki sözcükler, anlamın yapı taşları,
düşüncenin temel araçları olmak durumundadır. Nasıl ki bir marangoz yanlış alet
kullandığı zaman, söz gelimi bir masayı istediği şekilde yapamaz ve malzemesini
mahvederse, düşünceler de yanlış sözcüklerin kullanılmasıyla bulanık veya
çarpık hale gelebilir. Felsefi düşüncenin analitik bir düşünce olmasının nedeni
budur. Filozofların da dilin analize özel
bir önem vermeleri, işte bu durumdan kaynaklanır.
Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Cevizci,
Felsefeye Giriş, sayfa 27-28 den alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder