Hegel ve Marx’ın Diyalektik Anlayışları


Marx ve Hegel'in diyalektik anlayışları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Hegel'e göre, diyalektik sürecin temel bir parçası olarak tez, antitez ve sentez adı verilen üç aşama bulunmaktadır. Bu süreçte, tez bir fikri veya durumu temsil eder, antitez teze karşıt bir fikri veya durumu temsil eder ve sentez ise tez ve antitezin çatışmasından ortaya çıkan yeni bir durumu ifade eder. Hegel'in diyalektik anlayışı, fikirlerin ve tarihsel süreçlerin bu şekilde çatışma ve gelişme yoluyla ilerlediğini öne sürer.

Marx ise, Hegel'in diyalektik anlayışını temel alarak, bunu maddi temellere oturtur. Ona göre, insan toplumları ve tarihi değiştiren güçler, maddi üretim ilişkileridir. Marx, bu maddi temele dayanarak diyalektiği materyalist bir perspektifle ele alır ve bu şekilde tez, antitez ve sentez arasındaki çatışmaları açıklar.

Marx, Hegel'in felsefesini ters yüz ettiği sıkça iddia edilir. Ancak, bu ifade tam olarak doğru değildir. Marx, Hegel'in idealist felsefesini eleştirir ve onun yerine materyalist bir perspektif önerir. Bu eleştiri, Hegel'in düşüncelerini "baş aşağı" çevirmekten ziyade, onun felsefesini maddi temellere oturtarak dönüştürmek olarak görülebilir. Eğer Marx Hegel’in felsefesini ters yüz ettiyse, bu onun Hegel’in felsefesini basitçe reddetmediği anlamına gelir. Marx, Hegel’in fikirlerinden yararlanmış ancak bunu tersine bir yöntemle yapmıştır. Sonuçta, her iki filozofun da teorilerindeki nihai hedef insan özgürlüğüydü, ancak buna farklı yollarla ulaşılacağına inanıyorlardı. İki felsefenin ana hatlarına bakıldığında bile benzerlikler görülebilir. Her iki filozof da insanlık tarihindeki gelişim kalıplarını incelemiş ve bu yolla modern toplumu anlamaya çalışmışlardır. Marx daha da ileri gitmiş ve toplumların ilerlemesi için ne yapılması gerektiğini bulmak amacıyla bu tarih kalıplarına uygun bir teori üretmiştir. Öte yandan Hegel, Marx’ın komünizmi gibi bir ideali rasyonel olarak hedefleyemeyeceğimize, tarihsel ilerlemenin kendiliğinden, doğal olarak gerçekleştiğine inanır. Kullandıkları ters diyalektik yöntemler felsefeye biçtikleri rollere de yansımaktadır.

Marx'ın Hegel eleştirisi oldukça sağlamdır. Marx, Hegel'in idealist felsefesini eleştirerek, insanların ve toplumların maddi koşullarının belirleyici olduğunu savunur. Ona göre, fikirler ve düşünceler, maddi yaşamın bir ürünüdür ve bu nedenle maddi temellere dayanmayan bir felsefe gerçekliği doğru bir şekilde açıklayamaz. "Benim diyalektik yöntemim Hegelci yöntemden sadece farklı değil, aynı zamanda onun tam karşıtıdır. Hegel’e göre, insan beyninin yaşam süreci, yani “İdea” adı altında bağımsız bir özneye dönüştürdüğü düşünme süreci, gerçek dünyanın demiurgos’udur ve gerçek dünya yalnızca “İdea”nın dışsal, fenomenal biçimidir. Benim için ise tam tersine, ideal olan, insan zihni tarafından yansıtılan ve düşünce biçimlerine çevrilen maddi dünyadan başka bir şey değildir."

Marx'ın felsefesinde, özellikle diyalektik yöntem ve tarihsel materyalizm gibi konularda Hegelci izler bulunabilir. Ancak, Marx bu kavramları kendi materyalist perspektifi içinde ele alır ve felsefesini tamamen Hegel'e dayandırmaz. İki filozof, yöntemlerinde olduğu gibi dünya üzerindeki etkilerinde de farklılaşmıştır. Hegel’in etkisi, idealizmine uygun olarak, entelektüel alanda kaldı. Marx’ın materyalist felsefesi ise tartışmalı da olsa tarihin tüm akışını şekillendirdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder