NEDEN FARKLI DÜŞÜNÜRÜZ?

 


Felsefenin, her bir alanında tek bir doğru teorinin olduğu bilimden farklı olarak, bütün alan ve konularında farklı ve alternatif teorilere sahip olmasının nedeni, filozofların farkli düşünmeleridir. Onların bilgeliğe, kendi farklı mizaç ve bakış açılarından hareketle, kendi yollarından ulaşmaya çalışmalarıdır. Özel olarak filozofların, genel olarak da insanların farklı düşünmelerinin en önemli nedeni onların farklı olmalarıdır. Gerçekten de herkes dünyaya belli bir perspektiften bakar; onu belli birtakım değerlerle bezenmiş olarak anlamaya çalışır. Düşünme ve anlama sürecinde insan, birtakım ilgi ve çıkarlar tarafından harekete geçirilir; buna

göre, mizaçlarındaki farklılık nedeniyle insanlar, dünyanın kimi yönlerini belli şekillerde görüp belli yönlerini dikkate almazlar. Bu, doğal hatta kaçınılmaz bir şeydir.

a. Hakikate Sadece Farklılıklar Sayesinde Erişilebilmesi

İşte bundan dolayı tarafsız bir bakış açısına erişmek, imkânsız değilse bile çok güçtür. Düşünmelerimizde çıkar gözetmeyen bir bakış açısı geliştirebilmek olağanüstü zordur. Bu yüzden nesnel doğrulara veya objektif hakikatlere erişmek mümkün değil gibi görünür. Bununla birlikte, bu görünüş biraz da yanıltıcıdır. Yani dünyaya birtakım ilgi ve çıkarların perspektifinden bakıyor olmamız her şeyin göreli olduğu, genel geçer doğruların bulunmadığı anlamına gelmez.

Tam tersine, nesnel doğrulara veya hakikate bu farklı perspektiflerden yönlerinin ortaya çıkarılması söz konusu olamaz. Meşhur Fransız düşünürlerinden hareketle, farklı görüşleri çarpıştırarak erişiriz. Farklı görüşler olmasa, gerçeğin farklı ne kadar büyük ve önemli bir filozof olursa olsun, her konuda doğru düşünebilmesinin mümkün olmadığının bilincindeydi. Bir insanin tek başına hakikate erişmesinin mümkün olduğunu düşünecek kadar budala hiç değildi. Gerçeğin sadece farklı, hatta karşıt düşünceler birbirleriyle çarpıştığı zaman ortaya çıkabileceğini iyi biliyordu. O, bu yüzden "Söylediklerinizin hiçbirinde sizinle aynı görüşte değilim; ancak onları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım." sözünü hayatının en önemli düsturu yapmıştı. İnsanlar doğal yetenekleri, mizaçları, ilgi ve çıkarları itibarıyla farklı oldukları için farklı düşünürler. Gerçekten de dünyada biyolojik, kültürel ve sosyolojik olarak birbirinin tıpatıp aynı olan iki insan yoktur. Insanlar arasında bu üç yönden biri ya da diğeri söz konusu olduğunda bir eşbiçimlilikten söz etmek imkânsızdır; bundan dolayı insanların farklı düşünmeleri kadar doğal bir şey olamaz.

ÖRNEK OLAY

Insanların neden dolayı farklı düşündükleriyle ilgilenen sadece bizler değiliz. Günümüzden tam ikibin beş yüz yıl önce Yunanlılar da bunun nedeni anlamaya çalışmışlardı. Onlar da insanların farklı yaşamalarına, kendilerini farklı şekilde ifade etmelerine, farklı düşünmelerine neden olan şeyi göstermek istiyorlardi; bunun sırrına ilk erişenler Pythagorasçılarla (milattan önce beşinci yüzyıl) Platon oldu. Pythagorasçılar ve Platon tarafından bu bağlamda anlatılan meşhur bir öykü

vardır. Bilindiği üzere modern olimpiyatların beşiği Yunanistan'dır. Platon, eski zamanlarda Atina'da yapılan olimpiyat oyunlarında üç farklı insan tipinin ortaya çıktığını söyler. Birinci insan tipi, Atina'ya Yunan dünyasının farklı yörelerinden yarışmak için gelen atlet ya da sporculardan oluşur. Platon açısından atlet ya da sporcular ün, şan ve şeref peşinde koşan insan tipini temsil etmektedir. Bu tip insanlar bedensel olarak güçlüdür; çevik ve atletiktirler. Onlar başkalarının alkışlarını almak, gönüllerini fethetmek, takdirini kazanmak için çalışırlar. Platon, bu tip insanlara ün severler adını verir.

Olimpiyat oyunları sırasında Atina'da toplanan insanlar arasında, Platon ikinci insan tipi olarak satıcıları gösterir. Bu ikinci insan tipi, büyük bir insan kitlesinin yarışmalar nedeniyle Atina'da toplanmasını bir fırsat olarak bilir; bu tip insanlar kitleye yiyecek, içecek ve hediyelik eşya satan satıcılardır. Onları muhtemelen ne yarışmaların sonucu, ne bu vesileyle Atina'ya gelen misafirler ilgilendirir. Platon'un gözünde bu insanları ilgilendiren şey para kazanmaktır. Onları güdüleyen yegâne şey, budur. Platon bu tip insanlara para ya da madde severler adını verir.

Platon'un sözünü ettiği üçüncü insan tipi, bütün bu hareketlilik içerisinde, bir kıyıya oturmuş olup bitenleri gözleyen, ne olup bittiğini anlamaya çalışan insan tipi olarak filozof ya da aydınlardan oluşur. Onları ne para, ne şan, ne de şöhret ilgilendirir. Bu insanları harekete geçiren tek şey öğrenme ve anlama isteğidir.

Platon'un bu insanlara bilgelik severler adını verir; kendilerine vereceğiniz büyük paralarla veya sunacağınız madalyalarla ilgilenmeleri pek muhtemel olmayan bu insanları ilgilendiren şey daha farklıdır. Onlar nedenleri ararlar; daha ziyade dünyanın çeşitli hâlleri, farklı insanlık durumları üzerinde dururlar. Söz konusu

bilgelik severler, doğallıkla atletlerden de satıcılardan da farklı düşünürler.

 

Günümüzde insanların birbirlerinden, Platon'un ifade ettiği kadar kesin çizgilerle ayrılmalarından pek söz etmek mümkün gözükmüyor. Ana sınıflar bile bugün

önemli ölçüde iç içe geçmiş durumda. Söz gelimi Platon'un satıcıları bugün fazlasıyla evrim geçirmiş bir hâlde karşımıza çıkıyor. Özellikle üst düzey tüccarları veya büyük sanayi patronlarını dikkate alacak olursak, onların para kazanmak kadar sosyal sorumluluk projeleriyle de ilgilendiklerini görürüz. Bu patronlar, özellikle belli bir noktadan sonra, daha çok para kazanmak yerine ülkelerinin insanlarına iş alanı yaratmayı amaçlıyorlar. Ahmet CEVİZCİ Felsefeye Giriş Kitabı s:29-30

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder